bumerang

Bumerang - Yazarkafe

26 Nisan 2012 Perşembe

Geçmiş zaman olur ki... 2

Dün anlatamadığım önceki ikinci gebeliğimi anlatmaya devam etmek istiyorum bugün. Okuyan için iç daraltıcı ve tatsız olabilir bu hikayeler. Ancak ne kadar daraltıcı ve üzücü olsalar da paylaşılmaları gerektiğine inanıyorum. Yaşadığımız olayları paylaşmalıyız ki, o olaydan ve sonuçlarından diğer insanlar da yararlansın.
İkinci gebeliğimi de, Ocak 2010-Ağustos 2010 tarihlerinde yaşadım. O da bir oğlandı ve taa ki 28. haftaya kadar her şey çok normaldi. Yanlış hatırlamıyorsam doktorla 28. hafta randevumuzu geçirmiştik ve o randevuyu takip eden Pazar sabahı uykudan suyum gelerek uyandım. Hemen eşimi kaldırdım ve apar topar hastaneye gittik. Bir önceki bebeğimizin öğrettiklerinden birisi, sakin olmaktı. O yüzden bu sefer sadece kaygılıydım ama heyecanlı ya da panik halinde değildim. Hastenede tuvalete kalkmak dışında yataktan kalkmadan ve olabildiğince sıvı tüketerek 3 gün geçirdim. Bu süre zarfında iki gün bebeğimin akciğerlerinin gelişmesi için iğne yaptılar ve kasılmaları engellemek için ilaç verdiler. Ancak 3. günün sonunda oğlum gece saat 22:00 gibi sancıları başlattı ve sabah 3'e doğru dünyaya geldi. Aslında sezaryen ile almak istiyordu doktorlar ancak o kendisi bu şekilde gelmeyi seçince ve hastanede bin türlü karışıklık yaşanınca, yani hemşireyi bir türlü doğum yaptığıma ikna edemeyince, doktorum artık doğurmama iki dakika kala geldi ve sonuç olarak normal doğum yapmak zorunda kaldım. Oğlum çok küçüktü ve tam tarih olarak 29 haftalıktı. Bu yüzden hemen küveze konulması ve gerekli tedavilerin yapılması gerekiyordu. Hemen anne sütü de alamayacaktı, karından besleniyordu ve akciğer makinesine bağlıydı. Yani kendi başına soluk alamıyordu henüz. Her neyse, bu kez 13 saat yaşayan oğluma da yine ne dokunabildim, ne koklayabildim. Onu da Allah'ın rahmetine yolladık.
İki oğlumda da yaşadığım sorunların nedeni, niçini bilinemedi. Hepsinde sadece tahmin yürütebildi doktorlar. Belgelerle hiçbir şey ispat edilemedi. Eşim ve ben akraba değildik ve kan uyumsuzluğu vs. yoktu. İkinci oğlumda yaşadığım membran patlaması ve su gelmesi, ancak enfeksiyon sonucu olabilen bir şey dendi fakat enfeksiyonda tespit edilemedi. Bu durum bana bir şey daha öğrettti: Hayatta gerçekten delirseniz de, bir şeyin nedenini bilmeme ihtimaliniz çok yüksek... Eğer bilinmiyorsa, bilinmiyordur. Bunun için, "şöyle yaptım bu yüzden böyle oldu" demelerin gerçekten ne sonu var, ne bir yararı... Bu hikayeden de nacizane çıkarımlarım:
1- Hamile kalır kalmaz, ne olur ne olmaz diye, ilk gebeliğiniz olsa bile mutlaka bir küvez araştırmasına girin derim. Küvezden daha önemlisi, yoğun bakım uzmanı ve ekibi çok iyi olan bir hastaneyi seçmenizde yarar var. Kendi doktorunuz başka bir doktor bile olsa, B planı yapmanızda gerçekten hiçbir sakınca yok. Biz eşimle sudan çıkmış balığa dönmüştük çünkü hiç böyle bir araştırma yapmamıştık ve zannediyorduk ki bizim başımıza hiç böyle bir şey gelmez... İnsan o yüzden, diğer hikayeleri dinleyip ders çıkarmalı ve kendi yolunu da çizerken bu olasılıkları mutlaka hesaba katmalı.
2- Son anda değiştirmemek için, mümkünse küvezin ya da yoğun bakım ekibinin bulunduğu hastanede doktoru seçmek ve olabildiğince mesleğini seven, saygılı ve donanımlı bir doktor bulmak...
3- Günün sonunda, elinizden gelen her şeyi gösterdiğinize emin olarak, içinizde bir şey sürekli vesvese yapsa da ona rağmen, gönlünüzü ferah tutmak ve hayatta aslında birçok şeyin bizim elimizde olmadığına, bir yere kadar etki edebildiğimize rıza göstermeye çalışmak... Çünkü direnmenin ve sorgulamanın inanın kimseye bir yararı olmuyor... Bu süreçlerin hepsini bizzat yaşadım ve kendimi ne kadar çok gereksiz yere düşüncelerimle kemirdiğimi anladığımda kendimi boşu boşuna zarara uğratmıştım:( Siz benim düştüğüm yanlışa düşmeyin...

Kısacası, hayat her zaman süprizlerle dolu... Bu süprizler kimi zaman mutluluktan uçurabilir ya da kimi zaman üzüntüye boğabilir... Olabildiğince hepsine hazır olmak gerek. Ne mutluluğu, ne mutsuzluğu sömürürcesine yaşamamak lazım kanımca. Öyle bir hale geldim ki, mutlu olduğum anda mutsuzluk yaşayanları düşünüyorum ya da bu durumun sonsuza kadar sürmeyeceğinin farkında kılıyorum kendimi ve böylece mutluluğun tadına başka bir şekilde varıyorum, yani mutluluğu sömürmemi bu farkındalık engelliyor. Aynı şekilde mutsuz olduğumda, o anda mutluluk yaşayanları düşünüyorum ya da o anın sadece birkaç gün ya da hafta ya da ay süreceğini ve sonra geçeceğini, yerini başka bir duyguya bırakacağını düşünüyorum ve böylece, mutsuzluğu da sömürürcesine yaşamamış oluyorum.

İlk yazılarımda dediğim gibi, hayat aslında özünde bir dengeden oluşuyor. Bence İnsanın kendi bireysel yolculuğunda ulaşması gereken yer o denge hali... Pek zor bir iş, ama bunu bulmak için birçok ilim, bilim, kitap, felsefe yani her türlü araç mevcut hayatta. Sadece yapmamız gereken araştırmak, okumak ve en önemlisi bu denge haline ulaşmayı gönülden isteyerek çalışmak... Yılmadan çalışmak... Karşılığı maddi olmayan bir çaba bu ama getirdiği manevi tatminin yerini hiçbir madde dolduramaz... Hepinizin içinizdeki dengeyi bulmanızı diliyorum:)

2 yorum:

  1. Sen özel bir kadınsın...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnce iltifatın için teşekkür ederim Zeynepciğim. Aslına bakarsan hepimiz çok özeliz, yani bir tek bana özel demek sizlere ayıp etmek olur :) Sadece başıma farklı olaylar geldi ve bunları dile getirdim diyelim. Çünkü o kadar çok kadın var ki buna benzer ve maalesef daha beter olayları yaşayan... Onlar o zaman ultra özel kadınlar ;))

      Sil

Matruşka bebekler gibi miyiz?

Merhabalar Efendim, Önce başlıkta adı geçen Matruşka ne demekmiş ona bir bakalım: " Rus yapımı bir oyuncak bebek türüdür. Ahşap el y...