bumerang

Bumerang - Yazarkafe

31 Temmuz 2012 Salı

Beklentiler ve Hayal kırıklıkları

Bir an düşündüm de, yani kendi hayatım üzerine, ne de çok beklenti oluşturuyoruz hayatın aslını yaşamaktansa... Aslında tüm bunların bir illüzyon olduğunu varsayarsak, yani kendimiz ve çevremizdeki, hayatımızdaki her şeyin bir illüzyon olduğunu varsayarsak, tüm bu kişilerden ve şeylerden ne çok beklenti içindeyiz. Sürekli bir şey yapmalarını, bizi anlamalarını, duyarlı olmalarını ya da olayları bizim gibi görüp düşünebilmelerini istiyoruz. Bu yazıyı yazdıktan sonra bunu yapmaktan vaz mı geçeceğim? Elbette hayır ama nihayetinde farkında olmak da güzel bir duygu :)

Cehennemi veya Cenneti dünya koşullarında yaşamak tamamıyla insanın elinde. Sözün gelişi elinde tabii, aslında zihninde. Yani kişiler ya da olaylar ile ilgili önce beklenti içine giren, sonra bu beklentiler ile ilgili hayal kuran kişi sanırım arafta demektir. Yani o beklentiler gerçekleşmeyip hele bir de kurulan hayaller yıkılınca Cehenneme geçiş gerçekleşir. Aksi olup, ki bu genelde pek olmaz, tüm beklentiler ve hayaller gerçekleşince bir anda kendinizi cennette bulursunuz. Ben genelde hayatımı beklentiler kurarak ve beklenti yaratmak yetmeyip bir de hayal kurarak iyice cehenneme çevirebiliyorum.

Asılında tam cenneti yaşayabilmek tek bir koşula bağlı sanırım; akışa bırakmak, başka bir deyişle tamamen teslim olmak tıpkı doğum ve ölüm gibi... Nasıl o zaman yapacak bir şeylerimiz yoksa ve tam teslimiyetten söz ediyorsak, aynı şekilde eşimizden, arkadaşımızdan, ailemizden ya da yeni bir işten, yeni bir evden, sonuç olarak hayatımızın içindeki her şeyden - buna kendimiz de dahil- bir şey beklemek yerine onları oldukları gibi kabul ederek teslimiyet göstermeliyiz sanırım.

Yapamayanlardan biri olarak, teslim olma fikri kafamın hep bir köşesinde mevcut ancak hala kendime, etrafımdakilere ve çoğu olaya tam teslimiyeti sağlayamadım :( Bu çok uzun bir yol biz sıradan insanlar için. Uzun ve yorucu, kimi zaman bezdirici bir yol... Ama inanıyorum ki bir gün, bir şekilde tam teslimiyete muktedir olacağız. En azından doğumda olduk, ölümde de olacağız, yani toplam iki kere illaki teslim olacağız :)

27 Temmuz 2012 Cuma

aslında...

Umut dolu yazılar yazmaya çalışırken çoğu zaman karamsar bir insana dönüştüğümü fark ettim. Bu hislerin lohusalık dolayısıyla olmasını umut ediyorum. Durup dururken oluşan bir sinir: benim istediğim gibi gitmeyen durumlara duyduğum yoğun öfke... Aslında bu öfke çok gereksiz. Bir yanım hiçbir şeyin tam olarak planlanan şekilde gidemeyeceğini ve bu nedenle canımı sıkmamam gerektiğini söylüyor ama o diğer yanım, "bu böyle olmalıydı, şu saatte şunu yapmalıydın vs." gibi bastırıyor da bastırıyor. O bastırdıkça benim sinirlerim alt üst oluyor ve bir öfke patlamasıdır alıyor gidiyor. Sonra, çok sonra yatışınca ya da işler benim istediğim raya tekrar oturunca bir anda bir pişmanlık ve "aslında" sergilememem gereken tavırlar geliyor aklıma. Vicdanım sızlıyor ve "nerede kaldı umut dolu yazıları yazan kadın?" diyerek kendimi azarlıyorum :)

İnsanız elbette mükemmellik diye bir mertebe yok. Yani mutlaka var da, bizim gibi sıradan insanlar için henüz yok. Belki bir gün ya da başka bir alemde mümkün olabilir bu mükemmellik ancak şu evrede ve bu dünyada kendi adıma mükemmelliğe ulaşmam şimdilik zor görünüyor. Bu çabalamayacağım demek değil elbette, zaten sadece dünyaya yemek, içmek için gelmediğimizi düşünüyorum. Bu arayış illa bir sona ulaşmayabilir, olsun arayış arayıştır.

Bebekli bir hayat, bambaşka bir hayatmış. Yani günün nasıl geçtiğini anlamamak bir yana, eskiden yaptığınız hiçbir şeyi yapamıyorsunuz ve dahası eşinizi dahi göremiyorsunuz. Üstelik benim gibi neredeyse çalışmaktan eve bile gelemeyen bir eşe sahipseniz, eşinizi görmeyi direkt unutmanız gerekiyor. Tüm bu saydıklarım insanın üzerinde çok yoğun bir baskı oluşturuyor ve insan birkaç kere görmezden gelse de, bir süre sonra ve bir noktada öfke-üzüntü-çaresizlik patlamasına kapılıyor. İşte o anlarda içimden bir küçük varlık çıkıp (ne kadın ne erkek, cinsiyetsiz ama çok umutlu) "Şükret bakalım sahip olduklarına! Yaptıklarına odaklan, yapamadıklarına değil" diyor ve bir anlık da olsa geveşememi sağlıyor. Bir anlık gevşeme diyorum çünkü tıpkı hayattaki gibi onun da bir zıttı var ve o zıttı hiç de umutlu konuşmuyor, hep olumsuz, hep mutsuz ki şöyle diyor "Sen bir daha bütün bunları tekrar yapabileceğini mi sanıyorsun? Hele hele eşini görebileceğini mi zannediyorsun ya da sohbet edebileceğinizi ya da yine sadece ikinize ait olan bir zaman geçirebileceğinizi..." gibi can sıkıcı konuşmalar ve insana düşünmek istemediği kadar kötü düşünceler düşündürtüyor. Sanırım insanın yatkın olduğu ses hangisi ise, ona göre pozitif bir insan mı olduğu ya da negatif bir insan mı olduğu ortaya çıkıyor. Eskiden hemen o mutsuz ses beni alır götürürdü ama yaşadığım onca olaydan sonra çok şükür artık olumlu sesi duyabiliyorum hatta inanmazsınız kimi zaman o mutsuzluk abidesini susturabiliyorum :) İsteğim onu komple susturmak, yani hiç konuşmasın... İşte sanırım bu durum ölene kadar mümkün olmayacak...

Şimdi kızımı beslemek için hazırlanmam gerekiyor, artık bu felsefik yazıya daha sonra devam etmek umuduyla, hoşça kalın sevgiyle kalın :)))

26 Temmuz 2012 Perşembe

Kolik mi? O da ne?

Başlıktan da anlayacağınız üzere kızımın koliği varmış... Aslında gaz sancısı olarak yaygın olarak bilinse de, psikolojik olma olasılığı da fazla, yani daha doğrusu tam da neden kaynaklandığı bilinmiyor. Bilinmediği için de, herhangi net bir tedavi mümkün değil.

Şöyle ki, benim minik papatyam akşam saat 7 sularında ağlamaya başlıyor ve artık o günkü performansına göre gece 10-11-12-1-2-3... Nereye kadar ağlayabilirse ağlıyor, taa ki canı istediğinde susup uyuyana kadar... Enteresan bir durum bence ve eğer bebeğinizi gözlemlerseniz değişik ipuçları bulabileceğinizi düşünüyorum. Örneğin Ayşe Kuzum sadece o saatlerdeki ağlamalarında çok değişik bir surat ifadesi yapıyor. Sanki birşeyden korkmuş/çekiniyormuş gibi bir surat ifadesinin ardından birleşen bir ağlama geliyor.

Bence bu koliklik durumu çok özel bir durum. Bebekler geldikleri yeri unutmak için çaba gösterirlerken bu ağlama nöbetlerini yaşıyorlar gibi geliyor bana. Kimi bebek hiç yaşamıyor - belki geldiği yerdense dünyayı tercih ettiği için-, kimi bebek hafif atlatıyor ya da kimi bebek bu dönemi ağır bir şekilde atlatıyor... İşin enteresan taraflarından, daha doğrusu esrarengiz taraflarından bir tanesi de, bu dönemin ne zaman biteceğinin bilinmemesi... Bebeğiniz ne zaman isterse, içindeki takvim ona ne zaman durması gerektiğini söylerse o zaman duruyor. Bizde o takvimin gelmesini bekliyoruz. Yine de bu kadar ağlama içinde çok mümkün olmasa da, bu dönemi bebeğinizi gözlemleyerek geçirdiğinizde yine çok enteresan buluşlar yaşıyorsunuz ve bebeğinizi daha iyi tanıyorsunuz.

Bilmiyorum gerçekten faydası oldu mu ancak dün gece Ayşe'me ilk defa gece ve gündüz farkını anlattım. Çünkü bir önceki gece yaklaşık gece 3'e kadar ve neredeyse hiç durmadan ağladığı için- hem de katıla katıla- ertesi gün ona bu farkı anlatacağıma dair kendi kendime söz vermiştim ve geceye daha hazırlıklı girdim. Yani başıma gelecekleri biliyordum ve ona olabildiğince pozitif enerji veren kişinin benim olmam gerektiğini biliyordum. Sonuç olarak, Ayşe kuzum da dün geceyi daha rahat atlattı. En azından tıkanırcasına ağlamadı sadece mızmızlandı, bir iki kere yüksek ağlamalara çıktı ve uykuya dalması 2 saat sürdü ancak dediğim gibi katılarak ağlamadı ve inanın bu ciddi bir başarı benim için:)

Kolikli bebekleri olan yeni annelere, yeni bir anneden nacizane tavsiyeler;

1-Siz sinirlendikçe bebeğinizin kolik ağlamaları artar. Ne kadar sakin ve güler yüzlü olmayı başarırsanız, o kadar çabuk başarıya ulaşırsınız. Tracy ablanın bir lafını hatırladım: "Başarılı ebeveynler, sabırlı ve bilinçli olanlardır."

2- Bebeğinizi gözlemleyerek neden hoşlandığını, onu neyin sakinleştirdiğini bulun. Örneğin Ayşe kuzumu bir süre, yani birkaç gün su sesi sakinleştirdi; birkaç gün iyi bir sallama sakinleştirdi; kimi günler televizyonda çalan müzik sakinleştirdi gibi... Her gün başka bir şey keşfedebilirsiniz, önemli olan keşfettiğiniz şeyleri ertesi günlerde bebeğinizin durumuna göre sunmaktır. Sonuçta amacımız belli: Ona mümkün olduğunca yardım etmek ve bu dönemi en hafif şekilde atlatmasını sağlayarak hem onun huzurlu olmasını, hem de bize karşı güven duymasını sağlamak...

3- Mümkünse eşinizle gece ağlamaları sırasında paslaşın. Herkes aynı anda ayakta kalmasın. Biri uyusun öteki baksın, 1 saat ya da yarım saat sonra diğer eş kalksın, ayakta olan yatsın gibi... Yoksa sinir, yorgunluk, bezginlik gibi haller ortaya çıkıyor ve istemeden bebeğinize kötü duygular yansıtmış oluyorsunuz. Üstelik yansıttığınız her duygu, bir katılarak ağlamaya eşit olabilir :((

4- Ayşe'mizi arabaya bindirdik, parkta gezdirdik vs. ama sanırım bu ağlama nöbetleri sırasında, daha doğrusu ağlamalar çok şiddetli değilse - ki başlarda sanırım hiçbir bebek şiddetli ağlama ile başlamaz, emin değilim tabii ki- dışarı çıkarmak daha beter bir sonuç verebilir. Yani bebeğiniz aşırı uyarılırsa ve yorulursa, nöbetlerde o kadar perişan edici ve kendisini helak edici sesler çıkarır :( Dolayısıyla, ben şiddetli ağlama yoksa evde kalıp sürekli Ayşe kuzumu gözlemleyip daha ağlamadan ya da ağlamanın şiddetlenmesine izin vermeden müdahalelerde bulunuyorum. Çok daha iyi sonuç aldığımı söyleyebilirim. Müdahale derken kastım, surat ifadelerini izleyerek gitmem gereken yolları değiştiriyorum. Örneğin sallıyorsam ve ağlama mızıldanmadan şiddetli ağlamaya kayacak gibi duruyorsa, mutlaka yöntem değiştiriyorum (su sesi dinletme, müzik dinletmek vs.). Ayşe kuzum biraz maymun iştahlı, bir yöntemi keşfetti mi artık ondan pek keyif almıyor. Bu açıdan işim biraz daha zor oluyor ama ne yapalım, o tatlı surat karşımda dururken pes etmek olmaz.

5- Bu nöbetler öncesinde veya sırasında bebeğiniz iştahsız olabilir. Her zamankinden az yiyebilir. Endişe etmeyin ama aç olabileceğini aklınızdan çıkarmayın ve beslediğiniz saate göre, tekrar beslenmesi gereken saati takip edin. Aç olup olmadığını en güzel öyle anlarsınız.

6- Sizin enerjinizle bu ağlamaların dozajında bilinmez bir bağlantı var bence. O yüzden gün içinde akşama hazırlık yapın. A,B,C planları yapın ve mümkün oldukça dinlenin yani uyuyun. Uykusuz ve yorgun bir anne-baba inanın ağlamaları ikiye katlayabiliyor.

7- En önemlisi, bu durumu kabullenin. "Bebeğim uyusun, şunları-bunları yapacağım." şeklinde programlar bence yapmayın. O günü an an yaşayın ki, program yapıp hayal kırıklığına uğradığınızda oluşabilecek kötü duyguları bebeğinize yansıtmayın.

Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Tabii ki ben Ayşe kuzumda karşılaştığım durumlar neticesinde bunları yazdım. Her bebek kendine özgü olduğundan, bu yazdıklarım size sadece bir mum ışığı olabilir. En güzeli, bebeğinizi tanımak ve ona göre yöntemler belirlemek. İyi bir gözlemci olursanız, hiçbir problem önünüzde duramaz.

5 Temmuz 2012 Perşembe

Ayşe'm Kuzum dünyaya geldi...

12.06.2012 günü saat 20:55 ile 20:58 arasında bir dakikada Ayşe'm Kuzum dünyaya geldi. Bütün saflığı, güzelliği, narinliği, pamukluğu ve lokumluğu ile kalbimize ilk saniyeden taht kurdu bile. Ona bakarken hayatın ne kadar "farklılıklar" gösterebileceğini, aslında hepimizin dünyaya bu şekilde gelip yine dünyadaki milyon farklılığın bir sonucu olarak "bambaşka" insanlara dönüşebildiğimizi düşünüyorum. O kadar savunmasız bir yavru ki o, bir damla göz yaşı dahi kalbimin en derin yerlerini acıtıyor. Bu "Annelik" kısmı çok enteresan ve kelimeler ile nasıl anlatılır inanın hiç bilmiyorum.... Sanırım kimsenin "annelik" tarifini tam olarak yapamaması bundan.
*****
Üstteki paragrafı sevgili kızım dünyaya geldiği günlerde yazmışım ama yayınlamamışım, daha sonra devam ederim diye düşünmüşüm sanırım ancak öyle bir rutinin içine girdim ki yazı yazmak bir yana boşluklarda ne yapacağımı şaşırıyorum: uyuyayım mı, kitap mı okuyayım ya da biraz televizyon mu izleyeyim, kocamla mı ilgileneyim ya da kendi özel işlerimle mi ilgileneyim, ılık bir duş mu alayım yoksa yemek mi yiyeyim gibi :) Bu rutinin annelere pek tanıdık geldiğinin farkındayım, ne de olsa hoş bir yorgunluk ardından bebeklerimiz uyuduğunda ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Çünkü bu zamana kadar dünyalar kadar boş vaktimiz varmış ve şimdi bulduğumuz ender boş vakitlerde ne yapacağımızı doğal olarak şaşırıyoruz.

Bu kadar yorgunluğun ve "beslendi mi? İyi uyudu mu? Kilo alıyor mu? Sağlıklı mı?" telaşı içinde, yüzlerindeki bir tek gülüş dünyalara bedel oluyor. Kızım artık daha da büyüdü. Yaklaşık 3400 gr oldu ve hem anne sütü, hem de mama ile besleniyor. Bu konu gerçekten içimde derinde bir yara ancak Allah öyle güzel eğitiyor ki insanı, daha önce "tam anlamıyla olayı bilmeden çok konuşan kulunu" bir şekilde aynı olaya tabi tutarak eğitiyor. Şöyle ki; Ayşe'm gelmeden önce derdim ki "mama vermem" ve içimden öyle emindim ki sütümün şırıl şırıl geleceğine:) İşte çok bilmişliğin ve ukalalığın, Allah'ın eğitimi ile törpülenmesi böyle oluyor. Şu anda hem mama veriyorum, hem de anne sütü miktarı konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyorum. Buradan da güzel bir ders çıkarıyor ve bundan sonra gerçekten bilmediğim konularda yani aslında hiçbir konuda ileri geri konuşmamayı diliyorum. Çünkü hayatta gerçekten "hiçbir şeyi" tam olarak bilemeyiz ve bilemediğimiz için de yargılara varmamalıyız. Ah bir hatırlayabilsem bu düşünceyi veya öğretiyi... O zaman her olayın başıma gelmesi gerekmez ve bizzat ders çıkarmak zorunda kalmam:) Her neyse, az miktarda dahi olsa anne sütü verebildiğim  için çok mutluyum ve mama verebildiğim için de çok mutluyum. Böylece Ayşe'm hem aç kalmıyor, hem de az da olsa anne sütü vücuduna giriyor. Allah'a çok şükür her şey yolunda... Üç kişilik güzel bir aile olduk ve ben daha ne isteyebilirim ki Allah'tan:)

Lohusalık dönemi biraz kafa karıştırıcı tabii. Ama bu yazıyı okuyan tüm yeni annelere tavsiyem: ne kadar zor da olsa lütfen "güzellikleri, olumlu şeyleri" görmeye çalışın. Bizzat yaşadığım için söylüyorum: biliyorum çok zor ama kişinin bu durumdan kurtulma isteği ile doğru orantılı bir şiddette yaşanıyor lohusalık. Mutlaka eş desteği şart bence ve annenin kendini boş vakitlerde mutlaka dinlendirmesi, hoşuna giden bir şeyler yapması yani kendini şımartması şart. Ve eskiden çok bilmişlik ettiğim bir konu: "Ben bebeğime kendim bakarım" idi ancak ilk haftalar en azından lohusalık kafası geçene kadar mutlaka sizi germeyecek veya sizde stres yaratmayacak birinin yardımı şart. Ayrıca süt verme konusunda sevgili annelere nacizane tavsiyem; moralinizi bozmadan ısrarla meme vermeye çalışın. İlk gün hastanede o kadar çok zorlandım ki, kızım meme almadı ve devamında da gerçekten çok sorun yaşadık ama yılmadım ve sürekli denemeye devam ettim. Kızım fizyolojik sarılığı atlattıktan sonra ve kilo aldıkça memeyi daha istekli ve güçlü emmeye başladı. Şu anda her memeyi en az 10'ar dakika emiyor ve bu şimdilik yeterli. Hedefim ileride yani 2-3 aylık olup daha da güçlendiğinde en az yarımşar saat bir memede tutmak ve her öğünde tek meme ile beslemek... Bu açıdan, benim yaşadığım olay size örnek olur mu bilemiyorum ama annelerin ısrarlı olması ve hiçbir şekilde motivasyonlarını kırmamaları en önemli iki unsur. Bunlar varsa, eminim bebişiniz bir süre sonra emecektir. Ayrıca pompa ile memelerinizi arada sırada sağarak süt miktarınızı görmeniz ve biberon ile o sütü daha sonra bebeğinize vermenizde kafanızdaki soruları giderecektir. Bana herkes "biberona alışır, meme almaz" dedi ve bunu ilk günlerde söylediler. Zaten o kadar kötü hissediyordum ki kendimi, iyice moralim bozulmuştu. Size de böyle şeyler söylerlerse, sakın kafanıza takmayın ve anne memesine en benzer biberonu alarak yolunuza devam edin. Hem emzirin, hem biberon verin ve eğer bebişiniz memeyi reddederse kafanıza takmayın: "Nasılsa aç kalmıyor, gerisi fasa fiso" diye düşünerek kendinizi rahatlatın ki aslında gerçekten de öyle...

Şimdilik ezcümle, annelere destek olmak şart ve annelerin olabildiğince olumlu düşünmesi şart... Yeni bir hayat, yeni bir düzen ve değişen hormonlarla bu çok zor ama destekle hiçbir şey imkansız değil. Birileri bu dönemi atlatabiliyorsa, ki milyonlarca kadın bunu başarıyor, siz de o kadınlardan biri olabilirsiniz :) Bebeğinizin keyfine varın, gerisi gerçekten koskoca bir hiç...


Matruşka bebekler gibi miyiz?

Merhabalar Efendim, Önce başlıkta adı geçen Matruşka ne demekmiş ona bir bakalım: " Rus yapımı bir oyuncak bebek türüdür. Ahşap el y...