bumerang

Bumerang - Yazarkafe

3 Mayıs 2017 Çarşamba

Zatürre! Şaka olsun lütfen!

Merhabalar Efendim,

Oldukça hatta epey gecikmiş bir yazı sözüm vardı sizlere. Önceki yazılarımdan birinde bahsetmiştim. Kızımız bir buçuk yaşındayken bir zatürre vakası geçirdik ki öldük, öldük dirildik. Bugüne kısmetmiş yazmak... Peki 3 Aralık 2013 tarihini nasıl hatırlıyorum derseniz; tabii ki o bol bol yazmayı sevdiğim günlüklerim sayesinde... Yazı iyidir, yazı güzeldir, yazı unutulmaz ve yazı hatırlatır.

Doğduğu günden beri kızıma günlük yazıyorum. Adı günlük tabii ki... Öyle her gün çok sistemli bir şekilde yazı yazamıyorum ama fırsat buldukça ve onun okumasını istediğim olayları veya çok önemli bir gelişme olduğunda mutlaka yazmaya çalışıyorum. 23 Kasım 2013 gecesini 24 Kasım 2013 gündüzüne bağlayan gecede/günde de bu olaylardan birini yaşadık. Yazıyı okurken o günlere tekrar gittim ki sormayın. Allah kimseye öyle günler ve evladı ile ilgili korkular yaşatmasın.

Aslında tam olarak olay 23 Kasımdan bir hafta öncesinde başlıyor. Kızımız ateşlenmiş ve halsiz görünüyordu. Göğsünden de garip bir hırıltı geliyordu ama insanın basireti bağlanır ya da konduramaz ya, öyle bir durumdu ki zaten zatürre aklımıza gelecek en son şey bile değildi. Biz her zaman gittiğimiz doktora gitmek yerine, olayın üzerinden dört sene geçtiği için ve olayın bu kısmıyla ilgili bir not almamış olduğum için, başka bir hastanedeki hiç tanımadığımız bir doktora gitmiştik. Doktor basit bir gribal enfeksiyon olduğunu belirtip bize ateş düşürücüler verip evimize yolladı. Sanırım aynı günün gecesiydi, düşmeyen ateş neticesinde bu kez kızımızı kendi doktorunun olduğu hastanede acile götürdük ve konan teşhis zatürreydi. Hem de sağ akciğerde 7 ml kadar sıvı toplanmıştı. Acilen yatırılması ve tedaviye başlanması gerekiyordu. Bunun psikolojik ezikliğini anlatmak imkansız gibi bir şey. Belki bir anne veya baba kendini bizim yerimize koyup "offf felaket" diyebilir ve fakat şuna da inanıyorum ki, hayatta her şey o olayı yaşayan kişiye pek özel. Yani tam olarak ne hissettiğimizi anlatmak kelimelere sığamaz sanırım. Hem geç kalmış olmanın verdiği müthiş mahcubiyet ve kendinize duyduğunuz kızgınlığa karışan bir endişe, korku hem de, gözlerdeki "Ne yapacağız" sorusunun cılız ve aciz cevabının donukluğu... Nasıl desem duygular öyle bir çorba olmuş ki, ne düşüneceğinizi şaşırıp ne hissedeceğinizi zaten bilmiyorsunuz. Sadece dua ediyorsunuz sürekli çünkü acizsiniz.

Yaşam çizgime baştan sona kuş bakışı baktığımda net olarak bana gelen mesajı alabiliyorum çok şükür: Acizsin. Bir karınca senin için neyse, işte sende kuş bakışından o kadarsın. Ne yapabileceğini sanıyorsun? ya da kim olduğunu zannediyorsun? Şiddetli bir rüzgarda uçup gidebilirsin veya kocaman bir dalga alıp seni istemediğin neresiyse oraya sürükleyip götürebilir canım İnsan. Kendine gel sen acizsin. Tutunacağın dalı iyi ve sağlam seç ki, yıkılma her rüzgarda veya dalgada...

Ne güzel değil mi... Bakış açınız olaylardan ders çıkararak ilerlemekse, güzel tabii de hele olayların olumsuz yönlerini görmeyi kendinize borç biliyorsanız, o zaman biraz üzücü bir hayat sizi bekliyor ne yazık ki...

Çok şükür ki, ben küçükken ilk okuduğum kitaplardan biri ve hatta en birincisi; Çocuk Kalbi ve Pollyanna'ydı. Sonra hayat yolum bana sapasağlam bir ip uzattı ki,O'na sonsuz kez şükürler olsun. O yüzden, düşsem de kalkabilirim. O yüzden biraz solsam da, biraz zaman tanırsanız bana, güneş açabilirim. O yüzden ağlasam da, biraz sonra gülebilirim. Her zaman her şey mükemmel olamaz ki... Acılardan, üzüntülerden ders alamayacaksak veya sabırla o üzüntülere katlanıp bahara, yaza çıkmayacaksak niye geldik ayol dünyaya....

Evet yazıyı oldukça dağıttım. Tekrar toparlıyorum. Toplam 9 gün hastanede kaldık. Kızımızı hastaneye yatırdıkları ilk gün tüp bağlama ve brokonoskopi yapılması gibi ihtimaller vardı. Tedaviye olumlu yanıt kısa sürede alınmaya başlanınca bu ihtimaller hızla elendi. Fakat akciğerden sıvı alınması şarttı ve alındı da... Günlüğümdeki notu birebir paylaşıyorum: "O kadar tatlı ve sabırlı bir çocuksun ki, tabii ki korktun ve ağladın ancak uslu durup suyun alınmasına izin verdin. Yani şaşkınlıktan ağladığın oluyordu ancak o kadar sabırlı ve durumun farkındaydın ki şaşırtıcı şekilde duruma uyum gösterdin." Aynen böyleydi durum... Bir buçuk yaşında bir çocuğu tutmak ne kadar zordur bilen bilir. Henüz yürümeyi keşfetmiş ve sürekli hareket etmek isteğindeki bir çocuğu yatağa yatırmak ve damardan sürekli serum vermek... Biliyor musunuz, tüm kalbimle samimi bir şekilde aciz olduğumuzu ve yapabileceğimiz herhangi bir şey olmadığına inanıyorum. Bu öyle bir yol ki, çizilmiş ve yazılmış ve akıyor. Önünde durmanız veya o yolla birlikte akmamanız, yola bir zarar veremez. Karınca kadar hükmünüz, hükmümüz yok. Yolla birlikte akarsanız tek bir şeye yararınız olur, o da kendinize...

Dokuz gün sonunda kızımız tam olarak sağlığına kavuşmuştu. Akciğerindeki sıvının sonucu bakteriyel çıktığından antibiyotik ile tedavi sonuç verdi ve çok şükür sapasağlam evimize döndük. O günden sonra kızımız çok sık hastalandı ve hep çok çabuk yoruluyordu ama bir daha aynı vakayı yaşamadık. Sonraki kontrollerinde geniz etinin çok büyük olduğu tespit edildi ve bir de geniz eti ameliyatı olduk. Bu da başka bir yazının konusu olsun. Söz size onu da yazacağım :=)

Buradan çok net bir mesajım var önce kendime, sonra sizlere... Sevgi ama her koşulda, her zaman, her yerde, herkese, her türlü zerreye duyulan sevgi ibadetimiz olsun... Sevgi varsa, varlık var. Yoksa zaten karıncadan ne farkımız var...

Sevgilerimle,
Shebby

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Matruşka bebekler gibi miyiz?

Merhabalar Efendim, Önce başlıkta adı geçen Matruşka ne demekmiş ona bir bakalım: " Rus yapımı bir oyuncak bebek türüdür. Ahşap el y...