bumerang

Bumerang - Yazarkafe

3 Mayıs 2017 Çarşamba

Hayatta mutlu olmanın formülü ne olabilir?

Merhabalar Efendim,

Depresyon ne de çok duyduğumuz bir kelime, değil mi? Google'da kelimeyi arattığımız zaman karşımıza ilk çıkan tanım şu: "Depresyon bir beyin bozukluğudur"... O zaman hepimizin hayatımız boyunca en az bir kere beyni bozuluyor, net miyiz?

Geliyoruz karşımıza çıkan ikinci tanıma: "Uyaranlara karşı duyarlılığın azalması, girişim gücünün ve kendine güvenin zayıflamasıyla umutsuzluğun, karamsarlığın güçlenmesi biçiminde beliren ruhsal bozukluk" diyor. Hani diyoruz ya bazen bazılarımız çok beylik olarak "Din nedir yaw? Din ne işe yarar?". Çok açık değil mi? Tüm insanlık tarihi boyunca ilk insandan son insana kadar bireyin beyni bir kez bozulmuşsa, bir şeye sığınması gerekir. Çok doğal ve çok sağlıklı bir istek ve hatta ne isteği, bariz bir ihtiyaç. Şimdi bu sığınılacak şey bir erkek, bir kadın, bir çocuk, bir iş veya bir hobi olursa ne olur? Hepsi doğası gereği sonlu olduğu için, günün birinde yok olunca veya bizi "kendimizce" hayal kırıklığına uğratacağından ve bizi daha da derin bir depresyona sürükleyeceğinden, insanın yaşaması ve var olması için gerek duyduğu kaynak kesinlikle sonsuz ve görünmez olmalıdır. Bu matematik klişesi: 2 kere 2 dört eder kadar nettir.

Yok hala göremiyor ve "inanılacak bir şeye ihtiyaç yoktur efendim, Yaratıcı veya Allah da yoktur ne gerek var bu kadar teferruata" diyorsanız, o da sizin bileceğiniz iştir tabii ki. Herkesin inancı kendine elbette. Benim bu sabah kalktığımda aklımı sorgulatan en önemli soru bu oldu. İçimden bir kaynak geçiyor ve ben bu kaynağı verimli kullanmayı geçtim, azami miktarda dahi kullanamıyormuşum gibi bir his... Hiç oldu mu size de?

Bir de ne kadar yalnızız bunu düşünüyorum. Hani hep yan yana, sohbet ve muhabbet içinde kahkahalar, ağlamalar, sarılmalar derken bir gün yalnız olduğumuzu anladığımız o sert ve çıplak an... İşte o an, bazılarımızın hayatında pek erken oluyor, bazılarımız daha geç fark ediyor ve belki de bazılarımız hiç fark etmeden ölüyor. Hiç fark etmeyen var mı? Bu en çok merak ettiğim şey. Çünkü ilk ikisini gerçekten anlayabiliyorum. Netice olarak çok erken yaşlarda yalnızlık hissi ile yoğurulmuş bir zatım. Ah be nereden çıktı bu kadar karamsar konu derseniz başlıktan çıktı: Hayatta mutlu olmanın formülü nedir? diye bir sordum kendime. Gerisi geldi de, tabii bir öncesi var.

Soruların kaynağı genellikle, bir olay veya olaylar silsilesidir. Yani soru kendiliğinden de doğabilir herhalde ama bana göre daha doğrusu, kesin bir olay sonucu veya olaylar silsilesidir. Nitekim, 35 yaş krizi herhalde, şöyle bir hayatıma döndüm baktım ve hop bu soru karşıma çıkıverdi: "Hayatta mutlu olmanın formülü nedir?"

Standart bir eğitim hayatından sonra, standart bir çalışma hayatı ile başlayan ve standart bir evlilik kararıyla devam eden ve standart bir çocuk yapma kararıyla pekişen ve standart bir iş bırakma-iş arama süreciyle ve çocuk bakma mayası ile yoğurulan hayatımın içine bakıp bir döndüm ve kendime dedim ki "Hey Shebby! Nerdesin, Nesin veya Kimsin? Kim oldun sen?" Hoooop dedim sonra kendime, yavaş gel...

Bir çocuk vardı. Yalnızlığını keşfetmiş, henüz belki beş-altı yaşlarında... Sonra yazmayı pek severdi. Günlük günlük yazardı. Kilo kilo okurdu. Hala da öyle ama neden kaldı yarı yolda? Kendi kendine yazar, kardeşiyle gazete bile hazırlarlar ve fotokopiyle çoğaltırlardı. Evin kapılarının üzerine bastıkları gazeteleri asar, eşe dosta akrabaya dağıtırlardı yazdıkları şiirleri, hikayeleri, resimleri... Ne oldu o çocuklara? Ne ara bu kadar standart kalıbın içine tıkışıverdiler? Hani o kaynak? O kaynak kurumadı ki taaaa içerde çağlayıp duruyor. Akıyor da boşa akıyor. Onu enerjiye dönüştürecek çocuk nerede Shebby? dedim, dedim ve en sonunda buldum cevabı.

Mutluluk, insanın özündeki kaynağı bulması, bilmesi, tanıması ve enerjiye dönüştürmesidir. Uyanıp da bütün dinleri, öğretileri, felsefeleri kendimize ayna gibi kullanırsak, varacağımız yer sanırım kıt aklımızla tasvir ettiğimiz "Cennet" imajı işte. Mutluluk orada a dostlar! Bakın hele bir çevrenize tüm mutsuzların ortak özelliği ne?

Özündeki kaynağa ulaşamayan ölüdür. Ulaşan yaşamaya başlamıştır. Hani doğunca kendimizi yaşıyor sanıyoruz ya... O öyle değil bence. Bedene giriş tam bir ölüm. Bedenimizdeki kaynağın yerini bulup da, akmaya başlarsak yani tasavvuf diliyle dersek; ikinci kez doğmayı başarırsak, işte o zaman yaşıyoruz. Varoluş cevabı da burada gizli zannımca.

Eeee ne oldu da yazdın bunları derseniz, ohhh içim açıldı azıcık derim. Yazı iyidir. Yazı da, yazmak da bir ihtiyaçtır. Su gibi... Kafayı toparlar, fikirler ürettirir ve daha da güzeli öyle bir ayna olur ki bize, görmek istemediğimiz bütün çirkinliklerimizle ve şahaneliklerimizle bizi bize gösterir. Ezcümle, yaşamayı çok geç öğrendim. Üzülmüyorum çünkü biliyorum içindeki kaynağa ulaşabilen standart bir insan için hayat 35-40 arası başlıyor. Bazı dahi çocukları hariç tutuyorum tabii. Bu bilince ulaşan ne genç kafalar var. Hepsinin önünde saygıyla eğiliyorum ve herkese verimli, bereketli kocaman mutlu bir hayat diliyorum...

Sevgilerimle,
Shebby

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Matruşka bebekler gibi miyiz?

Merhabalar Efendim, Önce başlıkta adı geçen Matruşka ne demekmiş ona bir bakalım: " Rus yapımı bir oyuncak bebek türüdür. Ahşap el y...