bumerang

Bumerang - Yazarkafe

14 Ocak 2013 Pazartesi

Yalnızlık ömür boyu...

Herkes kendini kimi zaman yalnız hissetmiştir. Biraz içince, bir kavganın ardından, sıkı fıkı olduğunuz bir dostla ters düşünce veya onu artık kaybettiğinizde, moraliniz bozuk olduğunda ya da hayatta en sevdiğinizi ya da sevdiklerinizi toprağa verdiğinizde... Bu liste pek tabii uzatılabilir. Herkese göre bir yalnız hissetme anı vardır.

Kızım tam 7. aylık oldu. Her gün yeni birşeyler keşfediyor ve neredeyse her gün yeni bir beceri kazanıyor ya da sahip olduğu becerileri keşfediyor. Bu biraz tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan tartışmasına benziyor sanki:) Yani dünyaya hangi becerilerle geldiğimiz bir sır olduğundan ve sahip olduğumuz becerileri "edinmiş" mi olduğumuzu yoksa halihazırda bünyemizde "mevcut" mu olduğunu bilemediğimizden muallakta konuştum. Yani, sözün özü pek bir büyüdü. Pek tatlı bir kız olma yolunda... Ancak annesi için durum pek de öyle değil.

Hani lohusalık iki sene diyorlar ya, pek bir haklılar sanırım. Şöyle ki, bir önceki hamileliğimde de iki sene sonra gerçek özüme kavuşmuş ve "ohhh be, çok şükür döndün" diyebilmiştim. Şimdi, aynı durum söz konusu... Kendimi hiç tanıyamıyorum ve işin aslı bazen verdiğim tepkilerden çok korkuyorum. Sonumun sanki Bakırköy'de biteceği hissine kapılıp içimi korkunç bir korku ve yalnızlık kaplıyor. Her şey, herkes bir anda düşman oluyor ve ben bir başıma, omuzumda korkunç ağır yüklerle yürümeye çalışır buluyorum kendimi. Ve en sonunda bu yüklerin ağırlığı içimde önce öfke patlamalarına, sonra ağlamalara en sonra da boşvermişlik ve yalnızlık duygusuna bırakıyor. Ama bir bakıyorsunuz, kızıma bakıp onun bu suratsız kadını hak etmediğini düşünüp bir anda başlıyorum gülmeye, neşe saçmaya... Ve sonra tekrar yüklerim geliyor aklıma, daralıyor ruhum ve başlıyorum aynı kısır döngü hisleri duymaya... Bu sürecin kızıma nasıl yansıdığını ise bir Allah bir de kendi biliyor. Çok çok üzgünüm tüm bunlar için ama engel olamadığım bir keder var üstümde.

Bu keder ise, sanırım önceki gebeliklerimde farkına varamadığım bir gerçeğin zihnimde sürekli çakıyor olmasından kaynaklanıyor. Önceki bebeklerimi kaybetmek elbette acı vermişti ama kızımı doğurup kucağıma aldıktan ve ne kaybettiğimi iyice anladıktan sonra acı başka bir duyguya dönüştü. Nasıl tarif edeceğimi bilemeyeceğim başka bir biçim aldı. Bu kesinlikle kızımı sevmeme engel olacak ya da onun hakkını yememe neden olacak bir duygu değil. Onun bu konular ile yakından uzaktan alakası yok. İyi ki var ve Allah'ım bana şu dünyalık ömrümde onu kollarıma almayı nasip etti, çok şükür. Benim demek istediğim daha çok benim içinde bulunduğum duygudurum... Bir anda omuzlarımda taş gibi sorumluluklar hissetmeme neden olan duyguyu sanırım bu farkındalık yaratıyor.

Tüm bunların yanında, tam olarak insanı bu kedere sürükleyen şey, hep aynı şeyleri yapmak (ütü, yemek, mama yap, oyun oyna, birşeyler ye, vakit kalırsa birşeyler oku vs.) ve sanırım bu yaptığın şeylerin içinde hiçbir şey üretememek... Ayrıca, aşırı derecede yorgunluk ve uyumak isteği :) Tüm bunlar birleşince insan bir anda mutsuz olabiliyor. İnsanın bir şeyler üretmesi, tüm hayatı boyunca şart ya da şöyle diyeyim, bu tür gelgitleri yaşamak istemeyen, sağlıklı olmak isteyen bir insanın üretmesi şart... Üretemediğinde sanırım çıldırmanın eşiğine geliyor ve sağlıksızlaşıyor.

Aslında hepimiz bir kutunun içinde hapsedilmiş, kutunun içinde olduğunu fark etmeden yaşayıp giden ve bir öyle, bir böyle duygulara sahip garip varlıklarız :) İnsan, gerçekten de sır dolu.

Bu yazıyı bağlarsak, gel-gitlerle dolu ömrümüzde bir yalnızız, bir bir aradayız. İşin özünü ise, sadece Allah bilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Matruşka bebekler gibi miyiz?

Merhabalar Efendim, Önce başlıkta adı geçen Matruşka ne demekmiş ona bir bakalım: " Rus yapımı bir oyuncak bebek türüdür. Ahşap el y...